İnsanlık Tarihi
İnsanlık tarihinin ne zaman başladığını kesin olarak bilmiyoruz. Yalnız, Güney Afrika’da bundan 800.000 yıl öncesinden kalma birtakım taşıllar (fosiller) bulunmuştur ki bunlara dayanarak daha o çağlarda yeryüzünde insana benzer üstün zekalı yaratıklar bulunduğuna söyleyebiliriz. İnsanın ilk örnekleri olarak kabul edilen bu yaratıklara “Güney Maymunu” adı veriliyor. Bu ilk insanımsılar bir şempanze iriliğindeydiler; yalnız, kafaları, dolayısıyla da zekaları ondan daha çok gelişmiş bulunuyordu.
Cava’da bulunan taşlaşmış kemiklerden anlaşıldığına göre, güney maymunlarından 200.000 yıl kadar sonra, yeryüzünde yeni bir insanımsı türü görünmüştü. Maymun-insan adı verilen bu türün basık, çıkık bir alnı vardı ; kaş kemerleri de gözlerin üzerinde ileriye doğru uzanıyordu. Bu arada, Afrika’da Atlas insanı, kalıntılarına Pekin yakınlarında rastlanan Çin insanı gibi daha başka türler göründüyse de bunlar kısa bir süre sonra ortadan kayboldular.
İnsan İlk Önce Nerede Ortaya Çıktı ?
İlk insanımsıların kemiklerine Afrika’nın güney kesiminde Göller Bölgesinde rastladığımıza göre, insanın ilk önce bu sıcak ülkede ortaya çıkmış olduğunu söyleyebilirsiniz. Buna göre, ilk insanlar Nil Vadisinin, o çağlarda geniş ırmakların suladığı verimli topraklar olan Büyük Sahra’nın düzlüklerine yayılmışlar, oradan Orta Doğu’ya, Avrupa’ya Asya’ya, çok daha sonra da Amerika’ya geçmişlerdir.
İnsan Taş Atmasını Öğreniyor !
Yüz binlerce yıl süren bu yayılma sonunda insan yeryüzünün çeşitli bölgelerinde yaşamaya başladı. Daha Neanderthal İnsanı dönemindeyken bile, çeşitli dallara ayrılmıştı. Zekası gittikçe gelişiyor, kendine yeni yeni araçlar yapıyor, hayatına hayvanlarınkinden çok daha başlar bir biçim veriyordu.
İnsanı kafasını kullanmaya ilk iten şey savunma ihtiyacı oldu. Kendisine zararı dokunabilecek başka yaratıklara karşı taş atmaya, sopa vurmaya, sopa vurmaya başladı. Sonra, ucu sivri uzun taşları kargı gibi kullanabileceğini düşündü. Daha sonra da taşları kendisi kırıp sivriltmeyi akıl etti. Böylece, icat fikri başlamış oluyordu. İlk önce kendini korumak için kullandığı taş, sopa gibi şeylerden hayvanları avlamak için de yararlanabileceğini düşündü.
Uygarlığın Mucizeler Yaratan Gücü: Ateş
İnsanoğlunu öteden beri en çok korkutan yıldırımdı. Gökleri delen keskin bir ışık yere ateş olarak düşüyor, ağaçları yakıyor, hayvanları kavuruyordu. Bu arada, kendi yakınlarından ölenler de olmuştu.
Bu korkunç şeyin iyi bir yanı da vardı: Yıldırımın ateşe verdiği ormanlarda kavrulan hayvanların eti daha tatlı oluyordu. Sonra, orman yangınlarından gelen kızgın hava insanı ısıtıyordu. Demek ki ateş, yerine göre, yararlı da olabilirdi.
Onun için, orman adamı, bir gün, elindeki iki taşı sivriltmek için birbirine sürterken çıkan kıvılcımdan yanındaki kuru otların tutuştuğunu ne sevinmiştir, bir düşünün! Göklerdeki o anlaşılmaz güç şimdi kendi ellerinin arasındaydı. Bu güneşe de benziyordu; ısıtıyor, aydınlatıyordu. Güneşi kutsal bir varlık olarak gören ilkel insan şimdi onun gücünü daha yakınında bulmuş, bir bakıma kendi eliyle yaratmıştı.